Böyle başkan olmaz olsun! Aşkınan tatil yapan yorulmaz…

Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Aşkınan çalışan yorulmaz” sözlerine atıfla bugünkü yazısına “Aşkınan tatil yapan yorulmaz” başlığını attı. Hürriyet yazarı Fuat Bol ise bugünkü yazısında “Böyle Başkan olmaz olsun” başlığını kullandı.

İstanbul’u vuran sel felaketi sırasında Muğla’da tatil yaptığı ortaya çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, köşe yazarlarının ana gündem maddesi olmaya devam ediyor. Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Aşkınan çalışan yorulmaz” sözlerine atıfla bugünkü yazısına “Aşkınan tatil yapan yorulmaz” başlığını attı. Hürriyet yazarı Fuat Bol ise bugünkü yazısında “Böyle Başkan olmaz olsun” başlığını kullandı.

Acet, yazısında şu ifadelere yer verdi:

“Tatil, bazen insanlara yakışmıyor ama bana o da yakışıyor” demişti.

Devamında, “10 günde bir, çok güzel bir uyku çekesim geliyor. O gün saat 12’ye kadar uyuyasım geliyor” diye eklemişti.

Ne zaman demişti bunları?

2019 Temmuz’unda.

Yani İstanbul seçimlerini kazandıktan hemen sonra, soluğu Bodrum’da aldığı günlerde kendisine yöneltilen eleştirilere binaen cevap mahiyetinde söylemişti bunları.

Her sözünün, her hareketinin kendisine ‘yakıştırıldığı’, her eleştirinin, uyarının saman alevi gibi uçup gittiği, sınırsız bir krediye sahip olduğunun düşünüldüğü günlerde.

O hava değişti ama tabii.

Bir süredir, en büyük şaşkınlığı kendi taraftarları yaşıyor.

En son İstanbul’u sel vurduğunda, “Düşünsenize bizimki yine tatilde olsun” diye şakasına birbirlerine takılanlar, gerçekten de öyle olduğunu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kendi paylaşımından öğrendiklerinde “Yok artık” demek zorunda kalmadılar mı?

İSTANBUL EHLİ KEYF BAŞKANLIĞI KALDIRIR MI?

İmamoğlu’nun İstanbul’a Belediye Başkanı olarak seçildikten sonra yapması gereken ilk iş, Tayyip Erdoğan’ın 1994’te yaptığının bir benzerini yapmaktı.

Neydi o iş?

Sabahlara kadar çalışıp, kentin sorunlarına ve çözüm yollarına odaklanmak.

İstanbul öyle bir şehir çünkü.

Yönetmeye talip olanların ayağını bisiklet pedalından çekme lüksünün olmadığı bir şehir.

13 yıl yaşadığım, 1994 öncesini de, sonrasını da yakinen bildiğim için, bunun rahatlığıyla yazıyorum.

‘Hayatı tespih yapıp sallayarak’ yönetilebilecek bir şehir değil orası.

Bir de şu var:

Hep söylüyorum, Ekrem Bey İstanbul’u bir atlama taşı olarak görüyor diye.

Asıl hedefi muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayı olmak.

23 Haziran akşamı bu hedefi kafasına koydu ve İstanbul’a gerektiği kadar motive ol-a-mamasının temel gerekçesi de bu.

Öyle ama potansiyel bir cumhurbaşkanı adayı olarak memleket meselelerine, halkın ortak acılarına ne kadar duyarlı olduğuna dair kötü örnekler de verdi İmamoğlu.

Hatırlayalım.

İBB Başkanı olduktan 7 ay sonra Ocak 2020’de Elazığ ve Malatya’yı vuran deprem olduğunda, Elazığ’da kısa bir mola ile resim verip Palandöken’deki kayak merkezinde soluğu almıştı İmamoğlu.

İmamoğlu’nun toplumun ortak acılarına ne kadar duyarlı olduğunu göstermesi bakımından hafızalardan silinmesi çok zor bir iz bıraktı o olay.

İMAMOĞLU’NUN ÖZGÜVENİ YERİNDE

Bu yılın ocak ayında İstanbul kar yağışına teslim olduğunda belediyenin nasıl sınıfta kaldığını hatırlıyoruz değil mi?

Hani, “Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz” diye bir söz var ya.

İstanbul’da kar yağışı olduğunda saatlerce yollarda mahsur kalan İstanbullular da ‘yedikleri ayazı’ kolay kolay unutmaz herhalde.

Felaket olduğunda tatilde yakalanması, hiçbir felaketin tatil planlarını değiştirmemesi, bir belediye başkanı, hele hele İstanbul’u yöneten bir belediye başkanı için büyük sorundur.

Ama belli ki, Ekrem Bey için bütün bu eleştiriler ‘vız gelip tırıs gitmeye’ devam ediyor.

Bu, ayakların yere basmaması halinin kendiliğinden geliştiğini düşünmek de doğru olmaz tabii.

İstanbul’u kazanır kazanmaz gözünü cumhurbaşkanı adaylığına dikmesini, İmamoğlu’nun kişisel hırsıyla izah etmek yeterli olmaz.

En az 15 senedir Tayyip Erdoğan’ı yıkacak adam arayan ‘ulusal ve uluslararası karar vericiler’ (Hatay Belediye Başkanı Lütfi Savaş’ın kulakları çınlasın) 23 Haziran’da aradıkları adamı bulduklarını düşündüler.

Ve gidip kendisine “Aradığımız adam sensin” dediler.

Biraz da bu nedenle o gün bugün, İmamoğlu’nun ayakları yere değmiş değil.

Amerikan büyükelçisinin ziyaretleri, İngiliz büyükelçilerinin görüşmelerinin rutinleşmesi…

Kurban Bayramı’nda İstanbul sele yakalandığında İmamoğlu’nun Fethiye’den ‘konum atması’, özgüveninin hâlâ yerinde olduğunu gösteriyor.

Mahalle içinden gelen sert tepkilere rağmen özgüven içinde, “Ben tatildeyim” demesi, bir yerde, “Bana mecbursunuz” anlamına gelmiyor mu?

Meseleye bir de bu tarafından bakmayı deneyelim isterseniz.

Değilse, içinden hiç çıkılamayacak.

Fuat Bol: Beyefendi uzaktan durup seyrediyor!

Fuat Bol ise yazısında özetle şu ifadelere yer verdi:

Belediye başkanlığı öylesine sorumluluk gerektiren bir görev ki, değil afet zamanlarında, her şeyin normal olduğu rutin günlerde bile, başkanın 7/24 halkıyla iç içe, hemhal olması gerekir.

Bizim ‘Beyefendi’miz ise, en lazım olduğu felaket anlarında sırra kadem basıyor; İstanbullu ölümle pençeleşirken, başkanını bulana aşk olsun! Sorumlu olduğu şehir, çeşitli zamanlarda felaketi yaşıyor, ‘Beyefendi’ uzaktan, durup seyrediyor.

İnanın, ibretlik bir vaka ile karşı karşıyayız.

Allah’tan, dur-durak bilmeksizin cepheden cepheye koşan İçişleri Bakanı’mız (Süleyman Soylu), her zaman Hızır gibi yetişiyor ve felaketle boğuşan vatandaşlarımızın yaralarına merhem oluyor.

İşi gücü yabancı elçilerle (ABD ve İngiltere) gizli görüşmeler yapmak olan İmamoğlu, işin kolayını buldu; hizmet yerine algı oluşturan reklamlara ağırlık vererek, aklı sıra milletin gözüne şirin görüneceğini zannediyor.

Halbuki büyük ümitlerle kendisini destekleyen ve üç buçuk sene sonrasında büyük hayal kırıklığına uğrayan İstanbullu: ‘Elim kırılsaydı da bu insana oy vermeseydim!’ noktasına geldi.

İstanbul İstanbul olalı böylesine beceriksiz, vurdumduymaz ve ‘yabancı suflesiyle’ kibre kapılan, en dar gününde İstanbulluya sırtını dönen bir başkan görmedi.

Oysa İstanbullu hizmete aşinaydı; merhum Topbaş döneminde, neredeyse her hafta bir açılış, her ay büyük bir tesisin emrine sunulmasına alışıktı. Merkezi idareyle el ele vererek; dünyada aynı anda en çok metro hattı yapılan bir şehirdi.

İmamoğlu ise, aynı reklamı ziyadesiyle İstanbul’un dört bir yanına yazdırdı lakin değil yeni metro hattı yapmak, Topbaş’ın başlattığı hatların bile girişlerini molozlarla kapattı.

Ama kendisinden önce yapımı tamamlanan Kurbağalıdere Islah çalışmasını kendi yapmış gibi sahiplendi ve sürekli reklamını yapmaktan geri durmadı.

İmamoğlu gelinceye kadar saat gibi çalışan ve İstanbulluyu taşıyan İETT, ihmal edildi ve gerekli yenilenmeler yapılmadığı için; artık İstanbullular, her gün İETT otobüslerini iterek yürütmeye çalışıyor!

İmamoğlu’nun Büyükelçi destekli kibrinin büyüklüğüne bakın ki; merkezi hükümetin aldığı bir karar için (Belli makamların Büyükelçilerle yapacağı görüşmelerin Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü kanalı ile yapılması), ‘Bu hamlelerin, sadece merkezi idarenin toplum nezdindeki çürümüşlüğünü göstermek dışında anlamı yoktur’ diyerek ufunetini kustu.

Etiketler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Close